Her şey olması gerektiği monotonlukta ilerliyordu. Ali, yeni aldığı kramponlarıyla sınıftaki erkeklere hava atıyor, Gamze her zamanki yerini almış üst sınıftan çıktığı çocuğu kızlara anlatıyordu. O ise her zamanki gibi ders çalışıyordu. En ön sıranın ortasında, handenin yanında oturuyordu. 1.65 boylarında, esmer, saçları düz, gözleri yeşil hoş bir kızdı. Tek bir kusuru vardı ya da bizler öyle sanmıştık.
Onun gözlükleri vardı. Ve kimse onunla öyle haşır neşir değildi. Sınıfça gidilen geziler haricinde pek konuşmuşluğumuz da yoktu. Ama nedenini anlayamadığım bir şekilde benim gözlerim hep onun oluğu yere kayıyordu.
Ali seslendi her zamanki alaycı, cırtlak sesiyle.” – Gene dalmışsın.” Kulaklarım onu duyuyor ama algılayamıyordu. Ve ikinci bir seslenme ile kendime geldim. “– Oğlum derdin ne senin ?” Şaşkınlık ve telaş içinde ona verdiğim cevap beni bu zor durumdan hemencecik kurtardı. ” – Sınıf maçlarını düşünüyorum. “ Ali üzgün bir sesle “- Başka bir sınıfın takımında oynamayı düşünüyorsun herhalde” dedi. Okul takımının aslarında forvet mevkisinin değişmez ismiydim. Lakabım Haccak Osman’dı. Bu lakap zor bulunmadı bana. Tekniğim sayesinde dalga geçer gibi futbol oynardım. Yalnız sınıfta güzel top oynayan tek ben olduğum için hep ilk turlardan elenirdik. Aklımdaki bu değildi. Ben sadece Yasemine bakıyordum. Ama bunu da söyleyemezdim. Aliye baktım ve güldüm. “-Sadece ilk turdan elenmesek yeter.” Orada İhsan atladı konuşmamıza. “- Alinin kramponları kurtarır bizi.“ Sınıf yerlerde. Ali kızgın bir ifade ile “ – Ne demek istiyorsun ?” İhsan “- Yapma be Ali bizim sınıfta futbol oynayan bir Osman var dedi.” Ali büktü boynunu “ Evet haklısın” dedi ve arkasından matematik öğretmeni sınıfa girdi. “ – Günaydın arkadaşlar” dedi. Biraz muhabbet ettikten sonra derse başladı. İşin garip tarafı herkes matematik dersini severdi. Bildiğim bir şey varsa o da matematik öğretmenimiz harika bir insandı Derken zil çaldı. O beş dakikalık aramızda yine o gereksiz muhabbete geldik. Bu sene sınıf maçında ne yapacağımızdı konu. İhsan ısrarla o gereksiz espiriyi yapmaya devam ediyor ve Aliyi çileden çıkarıyordu. “-Ali o kranponlar var ya bizim sınıfın tek ümidi.” Nedense İhsan bunu söylediğinde çok komik geliyordu bize. Ben sonunda “-herkes bu sene parayı fazla verecek” dedim. İhsan yine başladı her zaman ki gibi.” –Haraç mı kesmeye başladın.” Bu sefer Ali kaçırmadı fırsatı. “ -Bizim gibi ezik bir sınıfın takımında oynuyor, tabi ki para isteyecek. “ Ali’nin bildiği bir şey varsa oda İhsan’ın küçük görülmeyi hazmedememesiydi. İhsan sesini yükselterek . “ – Ne yani Osman olmazsa biz takım kuramaz mıyız? Ali bıyık altından gülüyordu. “- Acaba Osman bizde olmasa gol atabilir mi bizim sınıf” dedi. İlk defa İhsan çaresiz kalmıştı. “- Haklısın” dedi. Gerzeklik yapmayın diye bağırdım sonunda.”- Herkes fazla para verecek dedim farkındaysanız buna ben de dahilim.” Ali ve İhsan o anda gözlerini bana dikiler ve beklenen soruyu sordular. “ Neden fazla para veriyoruz ?” “-Göbek Hamdi parasını verirsek bizim sınıf adına oynarmış. “ O an sessiz sedasız sırasında uyuklayan ufuk kafasını kaldırdı ve “- Okul takımının kalecisi değil mi o?” dedi. Ufuk’un bizi dinlediği gerçeğinin bana verdiği şaşkınlık bir an nutkumun tutulmasına neden oldu. Normalde Ufuk kimseyi sallamayan uyuklayan herifin tekidir. “ –Evet “ dedim. “-Neden bizim sınıf adına oynasın ki ?” dedi Ufuk. Bana bu soruları sorması hala acayip geliyordu. “- Cimrinin teki o parayı vermek istemiyor.” dedim. Ufuk’un şaşkınlığı giderek artıyordu ve soru sormaya devam ediyordu. “- Kendi sınıfı vermiyor mu onun parasını?” dedi. “-Çangal Hasan’da onların sınıfında, o parasını veriyormuş.” dedim. Ufuk ışıldayan gözlerle “Şimdi jeton düştü. Demek okul takımının iki kalecisi aynı sınıfta, yoksa Göbek Hamdi neden bize gelsin.” dedi. Sonra da ekledi.”- Bir iki lira fazla para verme ile bir şey olmaz.” dedi. Ben bu sefer katılarak güldüm. “- Bir iki lira ile kurtulmamız mümkün değil” dedim. Ufuk kızgın bir şekilde “- Hayvanın parasını veriyoruz bir de bize gelmek için para mı istiyor” dedi. Artık Ufuk’un soru sormasını garipsemeyen ben, cevabı yapıştırdım. “-Hayır ya Sansar Semihte bizde oynayacak onun için” dedim.
Hayretler içinde kalan Ufuk “-Yok artık, daha neler” dedi. “- Herhalde bütün okul takımını bizim sınıfa transfer edeceğiz “diyerek güldü. “Yalnız bir sıkıntımız var beyler, Semihin bize gelmesi için bir şartı var” dedim. Ufuk “neymiş o?” dedi. “-Hande ile onu tanıştırmamızı istiyor. Ondan hoşlanıyormuş. “ Gamze’den sonra sınıfın en güzel ikinci kızı olan Handeyi kim kandıracaktı ki. Ufuk hiç farkında olmadan yüksek bir sesle konuştu. “- Hande ile beni tanıştırın ben takımın solunda döktüreyim” dedi. Sınıftaki bütün kızların gözü Ufuk’a döndü. Ufuk aldırmazdı normalde ama Handenin ona bakan açık kahverengi gözlerini görünce utandı. Neyse ki Ufuk’un yardımına zil koştu.
Ufuk sırasında defterinden kopardığı kağıda bir şeyler yazıyordu. Sonra ayağa kalktı ve kalemini açmak için çöp kutusunun yanına gitti. Dönerken de yazdığı kağıdı handeye verdi. Sonunda zil çaldı ve matematik dersi bitti. O kağıtta ne yazdığını çok merak eden ben, cevabımı kısa sürede handenin dudaklarının arasında çıkan cümlede buldum. Hande Ufuk’un yanına gelip ”-Beni neden başkasına kaptırıyorsunuz ki” dedi ve ekledi. ”İlk elemeleri geçerseniz seninle sinemaya gideriz.” dedi. Ufuk bu olayın ardından bize döndü ve “-korum Semihine, Semih de kim?” Beni de yazın lan sınıf takımına.” dedi. Böylelikle Semih işi yalan oldu.
Lakin garip bir şekilde Alinin yüzü gülüyordu. Tenefüs saatinin son demlerinde sınıfta üç beş kişiydik. Aliye seslendim. “-Neden mutlusun lan !” dedim. Ali tam söyleyecekti ki Hande girdi araya.”- Ufuk 3. Ligde bir takımda oynuyor. Semih onun yanında oyuncu bile değil” dedi. Şaşkınlık içerisinde “Hayvana bak, neden iki yıldır bizim takımda hiç oynamadı” dedim. Hande çok mantıklı cümleler ile beni şaşırtıyordu. “-Bizim sınıfı geç, okul takımında bile oynamıyor ki dedi. Sanırım sakatlanmaktan korktuğu için oynamıyor” dedi. “- Peki şimdi değişen ne?” dedim. Bu sefer Ali girdi araya. “Takımda kesik yemiş o yüzden. Ama anlayamadığım yine de oynamak istemezdi bizde ” dedi. Bende bıyık altından gülerek” -İşin ucunda hande var ondan olabilir mi?” dedim. Bu sefer hande güldü. “-O bizim mahallede Sude ile çıkıyor” dedi. Alinin durumuna düşmüştüm ben de. Anlamsız yüz ifademizi gören Hande birden sorumuzun cevabını verdi. “-Ali akıllı bir çocuk. Benim o çocukla görüşmeyeceğimi biliyordu. Benim ona dediğimi anladı sadece. Ben sen neden oynamıyorsun diye ima ettim o kadar” dedi. O arada millet sınıfa toplanmaya başladı ve kısa bir süre sonra ders zili çaldı. Evet sınıfın idare eder bir takımı olmuştu artık. Ama benim gözüm hala Yasemine kayıyordu. Zaman hızla geçti ve son ders saatine gelmiştik. Teneffüs saati yeni başlamıştı. O sırada Yaseminle uğraşıyorlardı. Alinin cırtlak ve alaylı sesini duydum. ”- Dünyayı sen mi kurtaracaksın?” Yasemin “-Defol git, başkasıyla uğraş” diyordu. En sonunda “-Ali, yeter” dedim. “Sana ne? sen avukatı mısın “ dedi. “Oğlum ders çalışıyor işte sınav var herkes senin gibi sorumsuz değil“ dedim. Nasıl oldu bilmiyorum ama birden Ali’yi yumruklamaya başlamıştım. Öğretmen geldi, bizi ayırdı ve idareye götürdü. Alinin lavabodan dönmesini bekledik bir süre. Dudağı patlamıştı. Müdür yardımcısı Aliye sordu.” Nasıl oldu” diye.”- Şakalaşırken Osman beni yanlış anladı ve kavgaya tutuştuk hocam” dedi. Müdür yardımcısı bana döndü ve bağırmaya başladı. Ağzına ne gelirse söylüyordu. Bir süre sonra “-Ailelerinizi arayacağım” dedi. Ali “Hiç gerek yok hocam ben şikayetçi değilim” dedi. Müdür yardımcısı bu sefer de Aliye bağırmaya başladı. Ama Ali sesini biraz yükselterek ” Hocam bize bağırmaya hakkınız yok” dedi. Bugün çok fazla şok geçirmiştim ve yeni bir şok daha yaşadım. Alinin cırtlak ve alaylı olan sesi şimdi koca bir adam gibi çıkıyordu. Çakmak çakmak bakan siyah gözlerini müdür yardımcısına dikmişti. O sırada arkadan bir kahkaha patladı. Müdür, yardımcısına bakarak “-Çocuk haklı ona bağırmaya hakkınız yok” dedi. Bir süre afallayan müdür yardımcısı “çok sinirlendim kendime hakim olamadım “ dedi mahcup bir şekilde. O sırada Ali girdi araya. “Bakın hocam siz bile sinirlenince kendinize hakim olamıyorsunuz. Biz de sinirlendik ve kavga ettik. Ailelerimizi çağırmanıza gerek yok böyle küçük bir kavga için” dedi. Müdür”- Koca adam olmuş bu çocukları ailelerine söylemek uygun düşmez hakan bey “ dedi. Müdür yardımcısı istemeyerek de olsa bunu kabul etti. Müdür hemen nöbetçi öğrenciyi çağırdı ve Alinin ve Osman’ın çantasını al gel dedi. Sonra onların o ders izinli olduğuna dair bir kağıt verip nöbetçi öğrenciyi yolladı. Müdür “Neyse ki bugün cuma pazartesiye her şey unutulur” dedi. Çantalarımız geldi ve biz evlerimize yollandık. Kapıdan çıkarken müdürün sesini duyduk. “İşte gençlik dediğin böyle olmalı. Hakkını böyle savunmalı“ Evet hakkını savunan biri vardı ama o da Aliydi. Adamın ağzını burnunu kırmıştım ama şikayetçi bile olmamıştı. Kız olsam diye geçirdim bir an içimden, kesin Aliye aşık olurdum… Aynı mahallenin çocuğuyduk ve aynı yoldan gitmek zorundaydık. Bir süre sonra sessizliği bozan ben oldum. “-Özür dilerim Ali” dedim. Alinin o ana kadar suratına hiç dikkat etmemiştim. Ali gülümseyerek “Hiç önemli değil. Normalde odun alıp dövmek vardı seni, ama aşk işte” dedi. “Ne aşkı dedim. Yoksa sen bana mı aşıksın. Homoseksüel misin Ali sen” diye çıkıştım. Ali ağza bile alınmayacak bir küfür etti bana, sonra da “Geri zekalı ben senin Yasemin’e aşık olmandan bahsediyorum “ dedi. “Bunu nereden çıkardın? “ dedim. Ali gülümseyerek “ Sen bana yumruk atarken bağırarak Yasemini sevdiğini de söylüyordun” dedi. “Ha siktir “ dedim. Ali devam etti konuşmaya. “Oğlum bu dudak geçer ama sen bu yılın gündemisin, bu olay unutulmaz “dedi. Hadi benimle dalga geçilmesini geçtim de ben Yaseminin yüzüne nasıl bakacaktım. Sonunda eve vardım. Odama çıktım ve yatağıma uzandım. Bir süre sonra masanın üstünde duran telefonuma mesaj geldi. Bana atsa atsa bu mesajı Ali atardı. Pezevenk dalga geçecek konu buldu ya uyku yok bana dedim kendi kendime. Telefonu aldım ve mesajı açtım. Kalbim ilk defa bu kadar yüklenmişti göğsüme. Soluk alıyor muydum bilmiyorum. Avucumun içi terliyordu. Kulaklarımda telefonun ekranında okuduğum cümleleri duyuyordum. Mesajı atanın Yasemin olması beklenecek bir durum değildi. Beklemiyordum çünkü telefonum olduğunu bilen tek insan Ali’ydi. Birden gözümün önünde Gamze beliriverdi. Benim numaram bir de onda vardı. Kız yememiş içmemiş gitmiş numaramı Yasemine vermiş. O zamanlar ortaokuldaydık. Bütün sınıfın erkekleri gamzeye aşıktı. Orta üçün son zamanlarıydı işte. Gamzenin hatıra defterine “numaranız nedir?” sorusuna yazmıştım numaramı. O da oradan biliyor. Yaseminin attığı mesaj aynen şöyle “Yarın saat birde sahilde, emniyet müdürlüğünün karşısında buluşabilir miyiz? Ama sakın soru sorma.” diye de bir cümle eklemiş mesajın sonuna. Fabrikadan çıkan ilklerden olduğunu düşündüğüm cep telefonumun silik tuşlarında zar zor tamam olur yazıp yolladım. Yarın saat birde Yaseminle buluşacağız. Saat on ikiye beş var az sonra akrebin üstüne yelkovan gelecek ve saat on iki olacak. Ben de o sırada duvarda ki saatinin pilini çıkarıp benden kaçar mı ibneler deyip iğrenç bir espiri yapıp yatacağım. Her zamanki gibi annem sabahtan bana “-duvar saatinin pilini neden çıkardın” diyecek. Bende klasik cevabımı vereceğim. “-Sevenler ayrılmasın istedim anneciğim.” İşte bugünüm böyle geçti sevgili günlük. Yarın için bana şans dile…