Bazen yaşamdan kaçmak ister insan, yada yaşadıkları az gelir. Öyle yada böyle internet sitelerinde chat odalarına dalıverirler. Kimisi olan fazla vaktini öldürür, kimiside halinden anlayacak bir dost arar, fazlası da olursa ne ala der. Zamanla tat almaya başlar yada iyiden iyiye durum kötüye gider. Ne düşüncelerle gelmişti ki başına ne işler gelir. Hayatın kendisini sorgulamaya başlar. Aslında kötü olan insanların hiç olmadıkları insan olmaya başlamasıdır. Ben hayatım boyunca yalan konuşamadığım için hep olanı olduğu gibi söylemişimdir. Tutupta karakterimi olmayan bir karaktere çevirmedim. İçimden geldiği gibi davrandım, tabi aradığı portreyi bende bulamayanlar beni sevmediler. ( aq herkes mi porte peşinde kimse sevemedi beni 😉 😀 ) Portre düşkünü bu arkadaşlar genelde bir kaç ay sonra kanka , kadim dostum , hayatımın aşkı dedikleri insanlar hakkın da verdi de veriştirdi. Zamanla portrede bazı değişiklikler oldu, hiç var olmayan renkler beliriverdi. Eee bilemezdi ki portrenin boyasının döküleceğini…
Peki nerede yanlış yapıyoruz, yada neden sevilmiyoruz. Hatta sevilmek için neden olmadığımız insan oluyoruz. Şu anda yaşadığımız yalnızlığımız yalan mutluluğumuzdan daha mı çirkin ? Bu soruların cevabı çok net olmamakla beraber aslında sizin bildiğiniz cevaplar. Ne fazlasını yazabilirim nede bilmediklerinizi söyleyebilirim. Aslolan benim neden bu satırları yazmam. Galiba kırıldım. Yüreğimin sağa sola düşen parçalarını toplamak için yazıyorum. Belki de isyan ediyorum, bilmiyorum. Bildiğim tek şey üzüldüğümde bir zaman sonra boşluk duygusunu tatmam. Bir boşluktayım ve düşünmeden kalabiliyorum. Yani demem o ki sanal dünyanın bir kusuru var portrelerden oluşması, ve bundadır ki boyası düşen portrelerin yalnızlığı… 😉 Birde benim gibi mallar var, portresiz dolaşan hep yalnız 😛 😀